En uzun kitap

Vartan Estukyan
28/11/2025

Bu kurmaca öyküde yer alan karakterler tamamen değilse de büyük oranda hayal ürünü olup, öykü, yazıyı yazan kişi tarafından, Yesayan Derneği’nde bulunan Zaven Biberyan’ın kişisel arşivindeki fotoğraflardan esinlenerek kaleme alınmıştır.

Öğlen menüsü her zamanki gibi aynıydı. Karpuzun dilimi üç, beyaz peynirinki iki. Hemen herkes bunların yanına bir tek de rakıyı layık görse de, sadece Müsü Zaven’i yakından tanıyanlar onun öğlen vakti içmediğini bilirdi.

Onun öğlen rakısı Digin Azaduhi’ydi. Üst kat komşusu olan Digin, Hintliyan Okulu’nun felsefe öğretmeniydi aynı zamanda. Her öğlen, denizden döndükten sonra mutlaka Müsülere uğrar, olur olmadık felsefî konular konuşarak, sohbetiyle karpuz-peynire limon sıkardı. Müsü Zaven ise ziyadesiyle kibar biri olduğundan, bu yer yer sıkıcı olan ziyaretlere tek kelime etmez, bazen de eskaza bir şey öğrenir de kitaplarında yararlanabilir umuduyla pürdikkat Digin’i dinlerdi. Müsü’nün bu umudu çoğu zaman beyhude olsa da, hiç bozuntuya vermezdi.

Madam Vartuhi’yle evliliklerinin 28. yılını doldurduklarından, artık birbirlerini yeterince iyi tanıyorlardı. Bu yüzden Madam, sevgili kocasının Digin’in felsefelerinden bıktığını çok iyi biliyor, vakti geldiğinde onu deyim yerindeyse ipten alıyordu ve olabilecek en nazik şekilde Digin’i yolculuyordu. Öyle nazik ki, çoğu zaman Digin, “Eh, çok bile oturmuşum, artık kalkayım” diyordu ve bunu da kinayeyle değil, içtenlikle söylüyordu.

O gün ise hem Digin denizle randevusunu erken sonlandırmış hem de Madam’ın pazar alışverişi kuyruklara takılmıştı. Müsü Zaven için olabilecek en korkunç senaryo yaşanmak üzereydi. Üstelik yeni öykü kitabını bitirmek için belirlediği son teslim tarihinin üzerinden zaten üç ay geçmişti. Henüz bunu düşünmeye bile fırsatı kalmadan Digin Azaduhi damladı.

Hem karpuzdan hem beyaz peynirden birer dilim kalmıştı. Müsü Zaven bozuntuya vermeden her ikisini de bir lokmada yedi.

  • խե՞ր է։ Աճապարա՞նք ունիս որ մէկ լօխմաէն կլլեցիր։ (Hayırdır? Acelen mi var da tek lokmada yuttun?)
  • Հապա՛։ Գիտեմ որ աչքդ պիտի մնար։ (Eh, yani. Gözün kalacaktı, biliyorum)

Müsü, tek başına oturduğu yerden kalkıp, Digin’i de yanına çağırarak büyük masaya geçti. Az önceki diyalogdan ikilinin atıştığı sanılabilir. Oysa bu atışma hâli, onların samimiyetinin bir göstergesiydi. Çok geçmeden Digin, denizin her zamankinden daha dalgalı ve yüzülemeyecek olduğunu söyledi. Müsü ise bu gibi gereksiz bilgiler edinmeye o denli alışkındı ki, Madam’ın pazar alışverişinin uzadığını söylemesi garip olmayacağı için, o da araya bu bilgiyi serpiştirdi. Karşılıklı boşboğazlığın ardından Digin, aylardır içinde tuttuğu o soruyu nihayet sorma cesaretini gösterdi:

  • Էհ, հայտէ՛։ Ինչ կը գրես կոր նէ գրէ տէ կարդանք այլեւս։ Չէ՞ մի։ (Eh, hayde. Ne yazıyorsan yaz da bir an önce okuyalım, değil mi?)
  • Աս գործը գիշերուան ճաշ եբելու չի նմանիր։ (Bu iş akşam yemeği pişirmeye benzemez!)

Müsü yeni kitabına ilişkin ser verip sır vermezken, bu durum Digin’in merakını iyice katlanılmaz hale getiriyordu. Öyle ki artık Zaven, sırf bu sorulara daha fazla maruz kalmamak için kitabını içine sinmeyen bir şekilde yayınevine teslim etmeyi dahi aklına getirmişti. Neyseki Madam, kocasının şeytana uymasına müsaade etmeyecek kadar aklıselim biriydi. Kısa öykülerin bir toplamı olan yeni kitabı, Digin’in uğramalarından ilhamla Deniz adını alacaktı. Bunun kararını birkaç ziyaret öncesinde vermişti ama Digin’in bundan haberi yoktu tabii. Halihazırdaki dırdırını düşününce, bir de bunu öğrendikten sonra ne kadar sıkboğaz edeceğini düşünmek dahi istemiyordu.

Sohbet akmıyordu. Müsü piposundan iki nefes çekti. Digin üç kez öksürdü. İlk ikisi dumanın etkisiyleydi, sonuncusu ise gıcıklığına.

Sokaktan kuru bir gürültü duyuldu. Gülüşmeleri, poşetlerden çıkan hışırtılar bastırıyordu. Derken 10 kişi aynı anda Müsülerin bahçesine daldı. En önde de Madam. Müsü Zaven “Hayırdır” demeye kalmadan Madam, «Զաւէն։ Տիկին Ազատիւհին եկա՞ւ։ Ահ, հոն է, տեսայ։ Սեղանը պատրաստէ՛։ Հայտէ։ Ձեռքս փրթաւ։» (Zaven, Digin Azaduhi geldi mi? Hah, orada, gördüm. Masayı hazırla. Hayde. Kolum koptu.) dedi. Müsü şaşkın, Digin hayretler içinde. 10 kişi içinde Müsü’nün gözü Madam’da, Digin’in gözü de, aklı da, kalbi de değil o kalabalıkta, hiçbir yerde görmeyi beklemediği başka birinde.

Size bugünün Perşembe, yani Digin’in doğum günü olduğunu söylememiştim. Aslında bunun çok da bir önemi yoktu; ama o gün, altıncı yaş gününü kutladığından bu yana ilk kez bir doğum gününde heyecanlanmıştı.

O Perşembe’nin doğum günü olduğunu bir kendisi, bir de seneler önce bağlarını kopardığı kız kardeşi biliyordu. Aralarının bozuk olduğuna dair üzüntüsü, her ne kadar belli etmediğini düşünse de gizleyemediği pişmanlığı, o gün, en son ne zaman gördüğünü hatırlayamadığı kız kardeşinin gözlerine baktığında da kendini hatırlattı. İki kardeşin birbirlerinden başkası yoktu. Zaten bir süredir birbirleri de yoktu. Madam, pazar alışverişi sırasında yakın arkadaşı Sirarpi’yle Digin’in dedikodusunu yapmasaydı, olmayacaktı da. Fısıltılar gizemli kız kardeşin dikkatli kulaklarına takılmış, yıllardır haber almadığı ablasına dair konuştuklarını, yakaladığı ince detaylarla anlamıştı. Çok geçmeden ikilinin yanına yanaşan kardeş, biraz zaman geçtikten sonra kendini tanıtarak sohbete dahil olmuş, ardından da “Bugün doğum günü” diyerek kimsenin beklemediği haberi vermişti.

Alışverişten sonra bir kahve için sözleşen üçlü, kısa süre sonra eşlerin ve birkaç arkadaşın da katılımıyla 10’u bulmuştu. Pasta hazırlayacak zaman yoktu belki ama, adanın en güzel tatlılarının sahibi Haylayf Pastanesi de zaten bugünler için vardı. Pasta alındı, sürpriz yapıldı. Kalabalık, büyük masa etrafında toplandı ve Müsü, bu kargaşadan sıyrılabilmek için servisleri hazırlamak üzere mutfağa geçti. Madam’ın da yardımıyla masa üç dakikada hazırlandı. Pastalar yendi, sohbetler edildi, iki kız kardeşin arası düzeldi, Müsü’nün yeni kamerasıyla fotoğraf çekildi. Deniz hâlâ tamamlanmayı bekliyordu.